Connect with us

Bilim İnsanı

“Ama yine de dönüyor”: Galileo Galilei’nin hikâyesi

Published

on

Rönesans döneminin büyük bilgini Galileo Galilei, astronomi, fizik, mühendislik ve matematik alanındaki çalışmalarıyla dünya tarihini değiştiren bilim insanları arasında müstesna bir yer edinmiştir.

16. ve 17. yüzyılların büyük bilgini ve Rönesans’ın öncüsü Galileo Galilei, 15 Şubat 1564’te dönemin Floransa Dükalığı’nda, Pisa şehrine dünyaya gelmiştir. Maddi zorluklarla geçen çocukluğunda bilime ve bilimsel buluşlara ilgisi hep varolmuştur. Gençliğinde bir yandan rahip olmayı da düşünmüş olmasına rağmen Pisa Üniversitesi’nin tıp bölümüne kaydolmuştur. Çok geçmeden termometrenin prototipi olarak kabul edilen termoskobu icat etmiş ve bilim dünyasının ilgisini çekmeye başlamıştır. 1589 yılına gelindiğinde Pisa Üniversitesi’nde Matematik Bölümü başkanı olan Galilei, 1592’de Padova Üniversitesi’ne geçmiş ve akademik çalışmalarını derinleştirmiştir. 

Mühendislik alanındaki çalışmaları

Galileo Galilei, bilimin pek çok farklı alanına yaptığı katkıların yanı sıra mühendisliğe de büyük katkılar sunmuştur. 16. yüzyılın sonlarına gelindiğinde geliştirdiği pusula, topçu birlikleri tarafından kullanılan askeri bir cihaz hüviyeti kazanmıştır. Bu pusula Niccolò Tartaglia ve Guidobaldo del Monte tarafından tasarlanan pusulanın geliştirilmiş hâlidir. Bu cihaz, askeri sahadaki top kullanımında daha büyük bir isabeti ve güvenli kullanımı mümkün kıldı.

1593 yılında bir termometre geliştirmiştir. Bu cihaz, bir tüpün içerisindeki hava baloncuklarının genişlemesi prensibine dayalı olarak çalışmaktaydı.

1609 yılında Thomas Harriot ve diğer bilim insanlarıyla birlikte mercekli teleskop ile ilk uzay gözlemini gerçekleştirdi. Teleskobu kullanarak Ay, gezegenler ve yıldızları gözlemledi. 1624 yılına gelindiğinde ise mikroskop benzeri bir cihaz geliştirdi. 

Galileo, 1612 yılında Jüpiter’in uydularının belirli periyotlara göre hareket ettiğini tespit etti ve yörüngeleriyle ilgili yeterli bilgiye sahip olabilirse pozisyonlarını evrensel saate göre hesaplayabileceğini ileri sürdü. Bu metot daha sonra başka bilim insanları tarafından geliştirilmiş ve özellikle denizcilikte yön tayininde kullanılmıştır.

Galileo’nun aslında daha öncesinde Kopernik tarafından da ortaya konmuş olan güneş merkezli teorileri, o zamana kadar bilinen ve kilise tarafından kabul görmüş olan bilimsel teorilerin reddi anlamına da geliyordu. Galileo, güneş merkezli teorilerin İncil’le çelişmediğini savunuyordu ve bu, onun İncil’i yeniden yorumlamaya çalışmak suçuyla Roma Engizisyonu’na verilmesine sebep oldu. Engizisyon, güneş merkezciliği reddetmesi emri verdiğinde Galileo, bir süre bu konudan uzak durmayı seçti. İlerleyen yıllarda Papalık izniyle bir kitap yazdı ancak pek çok bilim tarihçisine göre kötü niyetli olmasa da bu kitapta Kopernik’in görüşleri savunulduğundan ve Papalıkla “alenen alay edildiğinden” şimşekleri yeniden üzerine çekti. Tekrar Engizisyon tarafından yargılandı ve ömrünün sonuna kadar sürecek bir ev hapsine çarptırıldı. Ayrıca fikirleri lanetlendi ve eserleri, gelecekte yazması muhtemel olanlar da dahil olmak üzere yasaklandı. Bu yargılama esnasında güneş merkezli teorisini yalanlasa da bir efsaneye göre hemen ardından “Ama yine de dönüyor” demiştir.

Ev hapsindeyken “İki Yeni Bilim” başlıklı eserini kaleme almıştır ki bu yapıt Albert Einstein tarafından da övülmüş ve Galileo’nun “modern fiziğin babası” unvanını almasına sebep olmuştur.

Galileo Galilei, 1638 yılında tamamen kör olmuş ve tıbbi müdahale için Floransa’ya gitmesine izin verilmiştir. 8 Ocak 1642 gününe gelindiğinde hayatını kaybetmiştir.

Türkiye'nin alanında en özel yayınlara sahip medya grubu MONETA'nın sektörel dergi ve portallarının yönetimine katkıda bulunmaktayım. MONETA bünyesinde yeni nesil yayıncılık anlayışıyla içerik yönetimini geliştirmeye devam ediyoruz.

Bilim İnsanı

Feza Gürsey kimdir?

Published

on

By

Bilim kadını Prof. Dr. Remziye Hisar (1902-1992) ile tıp doktoru ve fizikçi Dr. Reşit Süreyya Gürsey’in (1889-1962) ilk çocukları olarak dünyaya geldi.

Feza Gürsey, fizik okumaya lise öğrenciliği yıllarında karar verdi. Galatasaray Lisesi’ni 1940 yılında birincilikle bitirdikten sonra, İstanbul Üniversitesi Fen Fakültesi öğrencisi oldu, 1944 yılında da Fizik-Matematik Bölümü’nden birincilikle mezun oldu. M.E.B. sınavını kazanarak İngiltere Imperial College’a gitti.  Burada 1945-50 yılları arasında Prof. Dr. H. Jones’ın danışmanlığında doktora çalışmalarını yaptı. 1950’de Kuaterniyonların alan teorisine uygulanmaları konusunda yaptığı çalışması, onun için de yaşam boyu sürecek bir araştırma ilgisinin odak noktası oldu. Bu dönem içerisinde “Tek boyutlu bir istatiksel sistem” ve “İki bileşenli dalga denklemleri üzerine” başlıklı iki önemli makale yayımladı. 1951-57 yılları arasında Ord. Prof. Dr. Cahit Arf’ın desteği ile İstanbul Üniversitesi Tatbiki Matematik Kürsüsü’ne asistan olarak atandı. 1953 yılında “Spinli elektronların klasik ve dalga mekaniği” adlı tezi ile doçent oldu. 

1957-61 yılları arasında, Atom Enerjisi Komisyonu’nun bursu ile ABD’de Brookhaven Ulusal Hızlandırıcı Laboratuarı’nda çalıştı, araştırmalar yaptı. Bu dönemde Brookhaven Ulusal Hızlandırıcı Laboratuarı, Princeton İleri Çalışmalar Enstitüsü ve Columbia Üniversitesi’nde fizik dünyasında çok ileri düzeyde çalışma yapanlar ile birlikte çeşitli çalışmalar yürüttü.

Gürsey, 1960′lı yıllarda “Kiral Bakışım” kuralını ortaya koyarak uzay-zaman bakışım çalışmalarına önemli katkı sağladı. M. Günaydın ile birlikte yürüttüğü çalışmaları (1974-76) sonucunda, bileşik bir E6 grubunun içerdiği “oktonyon” cebirinin renk dinamiği ile ilgisi olduğunu kanıtladı. Bu çevrede adını duyuran ilk çalışması, yük bağımsızlığı ve Baryon korunumu ile Pauli Transformasyonunun ilgisini konu edinen makalesidir.

1961 yılında ABD’den Türkiye’ye dönen Gürsey, Prof. Dr. Erdal İnönü’nün ısrarları ve uğraşları sonucunda Orta Doğu Teknik Üniversitesi (ODTÜ) Teorik Fizik Bölümü’nü kurdu ve orada profesör olarak çalıştı. Bu dönem içinde Türkiye’de teorik fizik alanında yapılan çalışmaları canlandırmayı başardı. 

1965-74 yılları arasında Yale Üniversitesi’nin Teorik Fizik Bölümü’nün teklifi üzerine, ODTÜ’deki görevinden ayrılmak istemeyen Gürsey, Yale Üniversitesi’nin konuk profesörlük görevini kabul etti ve ODTÜ-Yale üniversiteleri arasında dönüşümlü olarak lineer olmayan kiral modeller, konform simetri, genel görelilik üzerinde çalışmalarını sürdürdü. 1974 yılında Yale Üniversitesi Fizik Bölümü’ndeki konuk profesörlüğü sürekli duruma getirildi; izni kaldı ve ODTÜ’den ayrılmak zorunda bırakıldı.

Feza Gürsey, 1971 yılından 1991 yılında emekli oluncaya kadar Yale Üniversitesi Fizik Bölümü’nde çalıştı. 19 Ocak 1977’de temel parçacık fiziğine yaptığı katkılardan dolayı Sheldon Glashow ile birlikte Oppenheimer Ödülü’nü aldı.

Prof. Gürsey’in aldığı diğer ödüller şunlardır: 1969 TÜBİTAK Bilim Ödülü, 1977 S. Glashow ile birlikte J.R. Oppenheimer Ödülü; R. Griffiths ile Doğa Bilimlerinde A. Cressey Morrison Ödülü, 1979 Einstein Madalyası, 1981 College de France’da Konuk Profesör ve College de France Madalyası, 1984 İtalya Cumhurbaşkanı’nın Commendatore Nişanı, 1986 Roma’da Konuk Profesörlük ödülü, 1989 Türk Amerikan Bilimcileri ve Mühendisleri Derneğinin Seçkin Bilimci Ödülü, 1990 Galatasaray Vakfı Madalyası. 1993’te Ankara’da kurulan Türkiye’nin ilk bilim merkezine de onun adı verilmiştir. En önemli eseri, “Parçacık Fiziğinde Simetri”dir (Symmetries in Particle Physics).

Prof. Gürey, 1991 yılında emekli olduktan sonra Türkiye’ye döndü ve Boğaziçi Üniversitesi’nin davetini kabul ederek Fizik Bölümü’ndeki odasına yerleşti. Aynı yıl yakalandığı prostat kanseri nedeni ile 13 Nisan 1992’de Yale Üniversitesi Hastanesi’nde vefat etti. 

Continue Reading

Bilim İnsanı

19. yüzyılda matematik ve fiziğe damga vuran bir bilim kadını: Sonja Kowalewsky

Published

on

By

15 Ocak 1850’de Moskova’da aristokrat bir ailenin kızı olarak doğan Sonja Korvin Kroukowka, küçük yaşından itibaren matematiğe ilgi duymaya başlamıştı. Yaşadığı dönemin en önemli kadın matematikçisi olmakla birlikte, 19. yüzyılda kadınların yükseköğrenim alanındaki hak mücadelesinin de simgelerinden biri olmuştur.

Heidelberg Üniversitesi’nde öğrenim gören Sonja Korvin Kroukowka, burada devrin önemli akademisyenlerinin derslerini takip eder ve eliptik fonksiyonlar, fizik gibi konularda kendisini geliştirir. Yaptığı çalışmalarla kısa sürede kendisini göstermiş ve hem Avrupa’da hem de Rusya’da ünü yayılmaya başlamıştır. 1874 yılında diplomasını alıp ülkesi Rusya’ya döndüğünde ne orada ne de Avrupa’da kendisine uygun bir çalışma ortamı olmadığı fark etmiş ve matematiğe ilgisi kaybolur gibi olmuştur. 1878 yılında ise bir kız çocuğu dünyaya getirmiştir. 1880 yılında artık kendini yeniden ve tamamıyla matematiğe verir. Bu dönemde, “kristal bir ortamda ışığın yayılması problemi”ni ele almıştır.

1884 yılına gelindiğinde, İsveçli matematikçi Mittag-Leffler’in gayretleriyle Stockholm Üniversitesi’nden akademik kadroya katılır. 1889 yılına gelindiğinde ise burada ömür boyu profesör unvanı alır. 

1888 yılı noelinin arifesinde, bir katı cismin sabit bir nokta etrafındaki dönmesini açıklayan araştırmasıyla Fransız İlimler Akademis’nin Bordin Ödülü’nü kazanır. Jüriye göre araştırmasının o kadar ayrıcalıklı bir değeri vardı ki, ödülün miktarı önce bildirilen 3000 franktan 5000 franga yükseltilir. 

Sonja Satürn’ün halkası teoremi ile de uğraştı. Matematik fizikte, ikinci mertebeden kısmi türevli diferansiyel denklemler üzerindeki yayınlarıyla ünlü Fransız matematikçileri Darboux ve Hadamard’la Sonja Kowalewsky ismi de yer almaktadır.

10 Şubat 1891 günü Stockholm’de hayata gözlerini yumdu. (Kaynak: matder.org.tr)

Continue Reading

Trendler

Güç Aktarım Sistemleri - Redüktörler, Rulmanlar, Motorlar, Sürücüler sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya devam et