OEM ve Aftermarket pazarında; dijitalleşme, e-mobilite, hibrit ve elektrikli otomobiller ile sürdürülebilirlik gibi küresel trendlerin arkasındaki itici güç olan Schaeffler, Türkiye’yi merkezine alarak büyüyor. Avrupa Bölgesi’ndeki satış alanlarını yeniden yapılandırarak Türkiye’yi Güneydoğu Avrupa Bölgesi’ne (SEE) dahil eden Schaeffler, Türkiye’yi bölge için merkez bir ülke olarak konumlandırıyor. Küresel ölçekte yaşanan tedarik zincirindeki zorluklara karşı Türkiye’yi gelecekteki seçeneklerin merkezinde tutan Schaeffler, Türkiye’deki yapılanmasını daha da genişleterek, bölgenin üssü haline getirmeyi hedefliyor.
Öncelikle kısaca kendinizi tanıtır mısınız? Eğitiminiz ve kariyeriniz ile ilgili bilgileri kısaca öğrenmek isteriz.
Ben, Theodore Lekkas. 44 yaşındayım, Atina’da doğdum ve burada yaşamaya devam ediyorum. Üniversitede Uluslararası Ekonomi ve Finans okudum, daha sonra MBA diplomamı aldım. 15 senesi Schaeffler’de olmak üzere 18 yıldır Bağımsız Otomotiv Yenileme Pazarında farklı pozisyonlarda görev yapıyorum. Mutlu bir evliliğim, 13 ve 15 yaşlarında da iki oğlum var.
Başlangıcından bugüne Schaeffler’deki çalışmalarınızı kronolojik sıraya göre, sorumluluk alanlarınız ile birlikte öğrenebilir miyiz?
Kısaca anlatacak olursam, 2007 yılında o zamanlar LuK-AS Organizasyonu olarak bilinen, şu an Schaeffler Automotive Aftermarket şeklinde geçen bölümde Yunanistan, Kıbrıs, Malta, Arnavutluk ve Kuzey Makedonya Bölgesi Satış Müdürü olarak işe başladım. Sorumluluklarım zaman içinde birçok farklı pazara, ülkeye ve pozisyona genişledikten sonra satış rolünden yönetim rolüne geçtim. Şu anda Avrupa’nın merkezinden sınırlarına kadar uzanan, 19 ülkeden oluşan bir bölge olan Güneydoğu Avrupa’nın (SEE) Bölge Müdürlüğünü yürütüyorum. Ayrıca, 2015 yılında Schaeffler Yunanistan’ın açılmasından bu yana, buranın da Genel Müdürlüğünü üstleniyorum.
Schaeffler’deki kısa ve uzun vadeli hedefleriniz nelerdir?
Şubat 2020’den bu yana etkilerini sürdüren Covid-19 salgını, çalışma ve özel yaşamımızda odaklanma biçimimizi yeniden şekillendirdi. Her ne kadar etkileri azalsa da hâlâ pandemi döneminde yaşadığımız için kısa vadede temel hedefimizin çalışanlarımızın sağlığı ve güvenliği olduğunu söyleyebilirim. Buna paralel olarak satış geçmişime istinaden kısa vadede şirketimizin, bölümümüzün ve bölgemizin KPI’larının benim için en önemli öncelik olduğunu da belirtebilirim. Bu hedefimiz aslında müşteri odaklı bir şirket olmamızla da yakından ilgili, çünkü müşterilerimizi memnun etmeden finansal vaatlerimizi yerine getiremeyiz.
Uzun vadeli hedeflerimiz ve vizyonumuz ise VUCA (volatility, uncertainty, complexity, ambiguity-değişkenlik, belirsizlik, karmaşıklık ve muğlaklık) zamanlarının izin verdiği ölçüde değişmiyor. Şu anki ve gelecekteki müşterilerimizle ilgilenecek güvenli, memnun, gelişmiş ve güçlendirilmiş çalışanlarımız olmasını hedefliyorum. Nihayetinde her şey dönüp dolaşıp insan kaynağımıza geliyor. Gelecekte sunacağımız ürün ve hizmetleri tam olarak bilmek ya da fiziksel ve dijital müşterilerimizin yapılanmalarını tam olarak öngörebilmek mümkün olmasa da basit ve geçerliliğini hiç yitirmeyen bir gerçeği biliyorum. O da farkı insanların yarattığı ve gelecekte de işin temelinde insanların olacağı.
Schaeffler son yıllarda ciddi bir dönüşüm içerisinde. Mevcut küresel pazar koşulları doğrultusunda birçok proje yürütülüyor. Bu noktada Schaeffler’in dönüşümü ve geleceğe nasıl hazırlandığı ile ilgili bilgi alabilir miyiz?
Schaeffler olarak hem orijinal ekipman hem de satış sonrası pazarında kendimizi dijitalleşme, e-mobilite, hibrit ve elektrikli otomobiller ve sürdürülebilirlik gibi küresel trendlerin arkasındaki itici güç olarak görüyoruz. Bu açıdan müşterilerimizin kârlı ve geleceğe yönelik onarım çözümlerine ve dijital hizmet tekliflerine olan ihtiyacına odaklanıyoruz.
Bu mega trendlerin üstesinden gelmek için yürüttüğümüz sayısız projenin hepsinden burada bahsetmek mümkün olmasa da hayata geçirdiğimiz projelerimizin faydalarını fazlasıyla gördüğümüzü söyleyebilirim. Birkaç yıl önce kurulan e-mobilite bölümümüz, tamamıyla yeni müşterilerden sipariş alıyor. Aftermarket tarafında ise 2030 yılına kadar Hibrit ve BEV teknolojisi ile ilgili pazar hacimlerimizin önemli ölçüde büyümesini bekliyoruz. Yeni araçların gelecekte elektrikle çalışan modellere dönüşmesi bağlamında dünya çapında 2030 yılı için 40:40:20 şeklinde bir senaryo öngörüyoruz: Yüzde 40’ı tamamen elektrik, yüzde 40’ı hibrit aktarma organları ve yüzde 20’si içten yanmalı motorlarla çalışacak. Schaeffler, orijinal ekipmanda kazandığı uzmanlık sayesinde, tamamen elektrik tahrikli araçlar için de onarım çözümleri geliştirme konusunda oldukça donanımlı.
Bugün bile distribütörlerimize hibrit ve elektrikli otomobiller için binlerce parça numarası sunuyoruz. Müşterilerimize sunduğumuz ürünlere daha ayrıntılı bakmalarını öneriyoruz. Pazar çoktan oluştu. Örneğin, İsrail’deki distribütörlerimizden biri, 2021 yılında portföyümüzde bulunan hibrit ve elektrikli araçlar için tüm parça numaralarını tek seferde sipariş etti. Burada İsrail’in Avrupa’nın en genç araç parklarından birine sahip olduğunu ve her zaman yüksek teknoloji odağıyla öne çıktığını ayrıca belirtmek istiyorum.
Bugün dijital tarafta, dijital verimlilikleri ve fırsatları değerlendirmek için el atmadığımız hiçbir şeyin olmadığını rahatlıkla söyleyebilirim. Bu anlamda bahsetmeye değer örneklerden biri de Yeni Bağımsız Otomotiv Yenileme Pazarı Jenerasyonu (New Automotive Aftermarket Generation-NAAG) forumu dahilinde gerçekleştirilen girişimlerimiz… NAAG üyeleri, Aftermarket’in gelişimini hangi dijital çözümlerin hızlandırdığı sorusunu araştırıyor. E-ticaret, müşterilerle iletişim, online ürün bilgileri veya dijital stratejilerin belirli pazarlara uyarlanması gibi önemli etmenlere ek olarak, veri yönetimi odak noktamız olarak öne çıkıyor. Tüm sektörlerde veri, gelecekteki büyüme için önemli bir itici güç olarak kabul ediliyor; bu özellikle Aftermarket için geçerli. Bu bağlamda bir çalışma grubu, mevcut veri platformlarının piyasa katılımcılarının ihtiyaç ve gereksinimlerini ne ölçüde karşıladığını öğrenmek üzere 58 AAMPACT üyesi şirketle bu konu üzerinde bir anket gerçekleştiriyor. Sonucundaysa, mevcut veri platformlarının sektörün tüm gereksinimlerini karşılamaktan uzak olduğu ortaya çıkıyor. Yani veri platformlarının daha kullanıcı dostu ve müşteri odaklı hale gelmesi gerekiyor. Burada çok sayıda bölgesel girişim yerine sektör çapında küresel bir platforma ihtiyaç duyuluyor.
Schaeffler’deki yeni yapılanma ile Türkiye SEE bölgesine dahil oldu. Bu yapılanmanın nedenleri neler? Yeni yapılanma ile neler hedefleniyor? Türkiye’nin Schaeffler için önemi, mevcut çalışmalar ve ileriye yönelik projeler hakkında bilgiler nelerdir?
Avrupa Bölgesi’ndeki satış alanlarımızı 8’den 4’e düşürerek yeniden yapılandırdık. Hedefimiz daha yalın, daha güçlü ve daha odaklı olmak. Bu, eski Doğu ve Güneydoğu Avrupa Bölgesi’nin Türkiye ile birleşmesi anlamına geliyor. Bunu yaparak, Türkiye’yi bölge için bir merkez ülke olarak konumlandırmaya karar verdik; bu da Türkiye’nin SEE ve Avrupa için önemini açıkça ortaya koyuyor. Türkiye’nin Schaeffler Automotive Aftermarket Bölümü için önemi de cabası… Buradaki pazar hacmi, insan becerileri, müşteri dinamikleri ve gelecekteki iş fırsatları bizim için ortada. Örneğin, pandeminin başladığı yıl olan 2020’de Türkiye’de çift haneli büyümeyi başardık. 2020 yılında Avrupa’daki ciroya en çok katkıda bulunan sadece iki ülke büyüme trendi gösterdi. Bu ülkeler Türkiye ve Polonya’ydı. Bu gerçeğin, günümüzde dünyadaki ve Avrupa’daki genel durumdan dolayı, Türkiye’nin işimiz için önemini tam olarak gösterdiğine inanıyorum.
Şu anda Türkiye’de bölümü tamamen motive çalışanlardan oluşan, odaklanmış bir ekiple yürütüyoruz ve gerekli durumlarda ekibimizi genişletmeye devam edeceğiz. Türkiye’deki çalışma arkadaşlarımız, pazarlama ve fiyatlandırma gibi alanlarda halihazırda sorumluluklarını Türkiye sınırları dışına genişletiyor. İstanbul’da, Türkiye’deki tamirhanelere fiziksel ve dijital olarak teknik destek sağladığımız ve “Schaeffler Teknoloji Merkezi” olarak adlandırılan bir teknik merkezimiz var. Türkiye REPXPERT tamirhane portalımız ve ilgili uygulamamız, dünya çapında en başarılı portallardan biri konumunda bulunuyor. Bu da hizmet sunumunda ulaştığımız son teknolojinin başka bir kanıtı.
Gelecekte ekibi genişletmek, Türkiye’yi bölge için bir hizmet sağlayıcısı konumuna getirmek, geleneksel ve hatta dijital distribütörlerle ilişkili tüm iş fırsatlarını yakalamak istiyoruz. Son olarak, tedarik zincirinde karşı karşıya olduğumuz uzun süreli zorluklar karşısında Türkiye’yi gelecekteki seçeneklerin merkezinde tutarak, Güneydoğu Avrupa Bölgesi’nde bir lojistik merkezin gerekliliğini ve katma değer olasılığını değerlendireceğiz.
Türkiye’nin içinde olduğu SEE bölgesi özelinde Schaeffler’in 2022 yılına ait değerlendirmesini alabilir miyiz?
Ocak ve şubat aylarındaki teslimatların az olması nedeniyle yıla iyi başlayamadık ama tedarik zincirindeki arkadaşlarımızın özverili çalışmaları sayesinde mart ve nisan ayından bu yana arayı kapatıyoruz. Yılı çok başarılı bir şekilde kapatacağımıza inancımız tam. SEE, lokomotifi Türkiye olan büyüyen bir bölge. Doğru teslimatlarla, 2022’de en çok büyüyen bölge olacağız ve bölüm için Avrupa’daki en kârlı bölge olmaya devam edeceğiz. Tabii ki, tüm bu belirttiklerim, dünyadaki beklenmeyen piyasa değişikliklerine bağlı olmaya devam ediyor.
Yakın zamanda yedek parça alanında yeni iş birlikleri hayata geçirmeyi planlıyor musunuz?
Bu konuda net bir ifade yardımcı olacaktır: “Birlikten kuvvet doğar.” Bugün yaşadığımız bu VUCA dönemi, rakipler arasında bile iş birliğini her zamankinden daha önemli hale getiriyor. Schaeffler, eskiden beri sektörde iş birlikleri kurmaya çok yatkın olmuştur. Mesela TecDoc platformunun başlatılması bu konuda iyi bir örnek. Sektörde ortaklarımızla, örneğin uluslararası ticaret gruplarının projelerinde çok sayıda iş birliği yürütüyoruz. Teknik Hizmetler alanındaki en son örnek de Avrupa’nın bazı ülkelerinde REPXPERT Hizmetleri alanında Bilstein şirketi ile kurduğumuz değerli iş birliği. Sonuçlar umut verici; bu iş birliği ile tamirhanelere uygulamaya yönelik daha fazla teknik bilgi sunuyor, genel beceri havuzlarını genişletiyoruz.
Pandemi iş süreçlerinizi nasıl etkiledi? Sürecin hafiflemesi ile mevcut durum hakkında bilgi alabilir miyiz?
Covid-19, özel hayatımızda olduğu gibi iş hayatımızda da harika bir öğretmen oldu. Aldığım en büyük dersin ise önceliklere odaklanmak olduğunu söyleyebilirim. Kriz zamanlarında tüm hedeflerinize ulaşamazsınız. Her şeyi aynı anda yapamazsınız. O nedenle istediğiniz nihai sonuçta büyük rolü olan önemli hedeflere odaklanmalısınız.
İş süreçleri söz konusu olduğunda, en büyük etki elbette dijital ivme üzerinde oldu. Pandemiden çok önce de dijitalleşme hakkında konuşuyorduk ancak pandemi bizi birçok şeyi daha farklı, daha verimli ve bir dereceye kadar daha etkili bir şekilde yapmaya itti. Örnek olarak, dijitalleşen iş toplantılarını ve ertelenen iş seyahatlerini verebiliriz. Öte yandan mevcut durum, insanlar arasındaki fiziksel etkileşimin yerinin doldurulamadığını gösteriyor. Dijital ve fiziksel aktiviteler arasında yeni bir denge durumuna geçiyoruz. Dijital etkileşim bir anlamda sınırlarına ulaştı ve hepimiz ekiplerimizle ve müşterilerimizle yüz yüze toplantılara ve seyahatlere geri dönüyoruz. Covid19 öncesi duruma yüzde 100 dönmeyeceğiz ama mutlaka yüz yüze görüşmeye devam edeceğiz. Bu insani bir ihtiyaç, ayrıca karmaşık durumların üstesinden gelmede yüz yüze iletişim çok daha etkili. Bir müşteriyle iki saatlik bir akşam yemeğinde anlaşabileceğiniz bir şey, dijital bir platform üzerinden 10 kat daha fazla çaba ve zaman gerektirebiliyor. Yeni durum; bilgi akışı için dijital formatların ve daha yoğun görüşmeler, müzakereler ve kararlar için fiziksel toplantıların kullanıldığı hibrit bir yaklaşım olacak. Bu yaklaşımın daha doğal ve nihayetinde daha verimli olacağını düşünüyoruz. Bunun Covid19 neticesinde elde edilen bir gelişme olduğunu söyleyebilirim. Her krizin sonunda insanların hayatlarını daha da iyileştirecek fırsatlar doğabiliyor. Şirket içinde de birlikte çalışma şeklimizi uyarladık. Evden, ofisten veya herhangi bir yerden uzaktan çalışabiliyoruz. Genel olarak iş hayatının geleceği de bu. Aynı zamanda Frankfurt’taki yeni merkezimizde uyguladığımız “Yeni İş” yaklaşımımız da çalışanların mevcut ihtiyaçlarını karşılıyor.
Son olarak varsa eklemek istedikleriniz…
Pandemi başladığından beri zorlu zamanlar yaşadık ve hatta daha zorlu zamanlar bizi bekliyor. Böyle zamanlarda doğru yolu bulmak için vizyoner liderliğe, birbirimizi daha iyi anlamaya, daha açık ve çevik olmaya ihtiyacımız bulunuyor. Başarının büyük bir kısmı iletişime bağlı. Dolayısıyla birlikte çalışma yaklaşımımız ve şirket DNA’mız bağlamında, Güney Doğu Avrupa ekibimizle paylaştığımız vizyoner sloganımızı bir kez daha vurgulamak istiyorum. Değişim sürekli ve kaçınılmazdır. Geleceği öngöremeyiz. Yapabileceğimiz şey dikkat, güven, iyimserlik ve öz disiplin ile üstesinden gelmektir. “Be the CHANGE you want to SEE” sloganı da buna işaret ediyor.